İnsanoğlu yaradılışı gereği eşsiz birer evrendir. Bu evreni anlamak, aslında insanın özünü ve yaradılış gayesini anlamasına olanak sağlar.
Yıllar önce insanoğlu kendi gerçekliğini sorgulaması sayesinde Felsefe ve Felsefe kavramları ortaya çıktı. Ancak bu çıkış bir başlangıçtı. İnsanoğlu kendi arayışında felsefe üzerine daha sonra Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik gibi bir çok kavram ile de gerçekliği aramaya devam etti. Her keşfedilen bir yeni bir alan yeni bir arayış yelpazesi etkiledi.
Nitekim;
Yıl 1961 ' de Proton Deneyi yapıldı. Bu deneyde bizim bildiğimiz tüm Klasik Fizik kuralları alt üst oldu. Bilim adamları bu araştırmaya bir anlam veremedi ancak gerçeği bulmak için gizemlerin aydınlatılması gereklidir. Bu nedenle o gizemleri gün yüzüne çıkarmak için Deney daha da genişletildi. Sonuç bizim dünya yasalarına aykırılıktı.
Proton deneyi esnasında gözlenemeyen Proton' un paralel yapılar oluşturduğu anlaşıldı. İşte bu da ister istemez, insanoğlunu oluşturan bu parçacıkları bu şekilde bir özelliği var iken, insanın neden olmasın sorusunu akla getirdi.
Düşünelim: Bir taşın özü ne ise o özellik doğrultusunda kullanılır. Obsidyen taşı bir lav' dır ve lav oksijenle birleşip ani soğuma gerçekleştiğinde sert, siyah ve aynı zamanda kesici bir taş oluşur. Başka bir taş olan çakmak taşında ise durum çok farklıdır. O taşları birbirine vurduğunda kıvılcım çıkarır.
Bu durumda Obsidyen taşını çakmak taşı gibi kullanamaz, çakmak taşını da obsidyen yaşı gibi kullanamazsınız. Çünkü özleri gereği bu farklıdır ve birbirlerinin işlevini üstelenemez. Özleri ne ise ancak o ihtiyaca cevap verir.
36
7
TAKE THIS COURSE